İçişleri Bakan Yardımcısı Ersoy NEVÜ’de Türkiye’nin Terörle Mücadelesi Üzerine Konuştu

19 Mart 2019 2897
İçişleri Bakan Yardımcısı Ersoy NEVÜ’de Türkiye’nin Terörle Mücadelesi Üzerine Konuştu

İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi (NEVÜ)’de “Türkiye’nin Terörle Mücadelesi” konusu üzerine konuştu.

NEVÜ Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleştirilen ve İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy’un konuşmacı olduğu konferansa; Nevşehir Valisi İlhami Aktaş, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, AK Parti Nevşehir Milletvekili Yücel Menekşe, Nevşehir Belediye Başkanı Atilla Seçen, Nevşehir İl Garnizon Komutanı Kurmay Albay Yüksel Yiğit, Nevşehir İl Emniyet Müdürü Mehmet Artunay, NEVÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erdoğan Çiçek, Genel Sekreter Nihat Çavuşoğlu, ilçe kaymakamları, sivil toplum teşkilatlarının yöneticileri, üniversitenin akademik ve idari personeli, davetliler ve öğrenciler katıldı.

Ersoy: Yeni Zelanda’dan Mesaj Gönderenler 100 Yıl Öncede Çanakkale’ye Savaşmak İçin Gelmişlerdi.

Konferansta konuşan İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy, geçtiğimiz günlerde Yeni Zelanda’da bir camiye düzenlenen terör saldırısına değinerek “1200 yıllardan itibaren oluşan Haçlı seferleri zihniyeti bizi maalesef bu topraklarda rahat bırakmıyor, bırakacağını da zannetmeyin.  Onun için Çanakkale’yi iyi anlamaz isek, yalnızca Çanakkale’nin yazdığı destan tarafıyla övünüp, gururlanırsak eksik yapmış oluruz. Çanakkale ruhunu hem kendi açımızdan, hem düşmanlarımız açısından iyi değerlendirmemiz lazım. Geçen Cuma Yeni Zelanda’dan mesaj gönderenler 100 yıl öncede oraya savaşmak için gelmişlerdi” dedi.

Konuşmasına devam eden Ersoy  “Malazgirt’ten bu tarafa bin yıldır vatan tuttuğumuz bu topraklarda verilen mücadelenin ruhunu kavrayamaz isek, ‘Haçlı seferleri nedir?’ bunu bilmez isek, ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı nedir?’, ‘Birinci Dünya Savaşı nedir?’, ‘Çanakkale Savaşı nedir?’ ora da neden savaştık? O gelenlerin ne işi vardı orada? sorusundan bir haberdar olursak, geçen Cuma günü Yeni Zelanda’dan bize verilen mesajı anlamakta güçlük çekeriz. Meselenin bizim huzurumuzu kaçırmak olmadığını, meselenin bir iç güvenlik meselesi olmadığını çok iyi bilmemiz lazım. Güvenlik insanların varoluşundan bu tarafa bir ihtiyaçtır. İlk çağlarda insanlar kendilerinden başka yaratılışlardan gelebilecek zararlara karşı kendilerini savunma ihtiyacı duyuyorlardı. Mızrağı onun için icat ettiler. Sonra insan insana zarar vermeye başladı. İnsanlar başka insanların kendilerine vereceği zararları bertaraf etmek için silahları icat etti ve sonuçta bugünün modern silahları ortaya çıktı. Bu düşmanlık o kadar ileri boyutlara vardı ki, insanlık Birinci Dünya savaşı gibi savaşı tecrübe etti. 16 milyon o savaşta hayatını kaybetti. O yetmedi sonra aradan kısa bir süre geçtikten sonra 1.5 trilyon dolarlık ve 45 milyon insanın hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı başladı. İkinci Dünya Savaşından sonra ‘Bu böyle olmuyor, bizim insanlığın güvenliği ve huzuru için bir şey yapmamız lazım’ diyerek Birleşmiş Milletleri kurdular ve Birleşmiş Milletlerine bir güvenlik konseyini kurdular. Ondan sonrada bu güvenlik konseyine 5 daimi üye atayarak dediler ki ‘Bu ülkenin ve bu dünyanın en büyükleri ve en güçlüleri biziz, bizim bir tekimizin bile muhalif olduğu hiç bir karar bu konseyden çıkmamalı’. Onun için daimi kaldılar. Dünyada barışı sağlamak için yaptılardı bunu. Bugün bir noktaya geldik ve geldiğimiz nokta şu; dünyadaki silaha harcanan paranın neredeyse yarısını bu beş ülke harcıyor. Silahlandırmak için harcıyorlar. Yine dünyadaki silah ihracatının yüzde 70’ini bu beş ülke yapıyor. Ama savaşın şeklini değiştirdiler, artık vekâlet savaşı yapıyorlar. Kendileri savaşmıyorlar, ürettikleri silahları başkalarının eline veriyorlar, onlara satıyorlar ömür boyu altından kalkamayacakları borçlarla borçlandırıyorlar ha bire ürettikleri yeni silahları o komuta ve kumandalarına aldıkları milletlerin, devletlerin ve toplumların üzerlerinde deniyorlar. Yine ürettikleri silahların dörtte biri bizim Orta Doğu coğrafyamızda deneniyor, satılıyor. Suudi Arabistan iki yıl öncesine göre silaha verdiği parayı %300, Birleşik Arap Emirlikleri %275 artırarak gidiyor. Suriye’ye, Irak’a, Mısır’a ve Libya’ya yüklenen borçların haddi hesabı yok. Böyle bir coğrafyada yaşıyoruz ve yine bu coğrafyaya baktığınız zaman bütün İslam coğrafyasına baktığımızda kendi sınırlarına hakim, kendi ülkelerine hakim, kendi milletlerine hakim bir otorite olarak varlığını sürdürebilen doğru dürüst devlet bırakmadılar. Dünyadaki 27 milyon göçmenin 17 milyonu bu coğrafyada. İnsanları vatansız, yurtsuz ve devletsiz bıraktılar ve böyle bir ortamda ayakta duran, durma mücadelesi veren, bütün bu mazlum coğrafyanın da gözlerinin üzerinde olduğu tek devlet vardır bu da Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bin yıldır bu toprakları vatan tutmanın, bu topraklarda yaşamanın, özgür ve bağımsız bir devlete sahip olmanın bedelini ödüyoruz ve ödemeye de devam edeceğiz. Geldiğimiz günden bu tarafa 1200'lü yıllardan itibaren oluşan Haçlı seferleri zihniyeti bizi maalesef bu topraklarda rahat bırakmıyor, bırakacağını da zannetmeyin.  Onun için Çanakkale’yi iyi anlamaz isek, yalnızca Çanakkale’yi yazdığı destan tarafıyla övünüp, gururlanırsak eksik yapmış oluruz. Çanakkale ruhunu hem kendi açımızdan, hem düşmanlarımız açısından iyi değerlendirmemiz lazım. Geçen Cuma Yeni Zelanda’dan mesaj gönderenler 100 yıl öncede oraya savaşmak için gelmişlerdi. Bütün bu mazlum coğrafyanın hala ümitlerini canlı tuttuğu, hala sığınacak bir liman olarak gördüğü bu devleti yüzsüzleştirmek, mümkünse bizi de vatansız bırakmak istiyorlar. Buna tahammülleri yok” dedi.

Ersoy: 15 Temmuz’da Yaşadığımız O İhanet, Toplum Olarak Yeniden İrkilmemize, Kendimize Gelmemize Vesile Oldu

Bakan Yardımcısı Ersoy, Türkiye’nin gerek bölgede yaşananlara, gerekse 15 Temmuz’da yaşanan ihanetle birlikte daha kararlı, daha azimli ve daha inançlı bir şekilde terörle mücadele ettiğini belirtti. Ersoy, “ Geçenlerde yakaladığımız Afgan göçmenlere arkadaşlarımız ‘Niye geliyorsunuz’ diye sorduğunda, Afganlının verdiği cevap şu ‘Kime gideceğiz. Osmanlı’nın mirasçısı siz değil misiniz? Bizim abimiz siz değil misiniz? Siz de kovacaksanız bizi, biz nereye gideceğiz?.’ Bu coğrafyanın Türkiye’ye yüklediği misyon bu, başkalarının da bize çok gördüğü misyon bu. Bu topraklarda bunun mücadelesini veriyoruz. Biz bu mirası kabul etsek de etmesek de, sevenlerimizin gönüllerindeki yerimiz bu. Onların lideri olmak, onların güçlü önderi olmak, onların abisi olmak durumunda bir Türkiye istiyorlar bizden. Ve bu Türkiye’nin mutlaka ve mutlaka bir gün onların yüreğine soğuk sular serpeceğine yürekten inanıyor. Başkaları da bunu gördüğü için ha bire bizimle uğraşıyorlar. 35 yıldır bölücü terörle mücadele ediyoruz. PKK ile mücadele ediyoruz. Yürüttüğümüz bu mücadelede harcadığımız enerjiyi hepimiz biliyoruz. Bu toplum ulusal Kurtuluş Savaşı’nda da, Çanakkale Savaşı’nda da, başka destansı kahramanlıklarında da nasıl bir millet olabildiğini ortaya koymuştur. Dünde de bugün de yapılmak istenen bu millet vasfımızı ortadan kaldırmak. Onun için bizim ne kadar kaşınacak yaramız varsa, hepsini kaşımak istiyorlar. 12 Eylül 1980 öncesi bizi sağcı-solcu olarak bizi birbirimize kırdırdılar. 12 Eylül bitti üç dört yıl sonra PKK terör örgütü başladı. 1984 yılından beri yaşadığımız her acıya, dökülen her gözyaşına rağmen yılmadık. Toplum olarak yılmadık, devlet olarak yılmadık. Bugün Türkiye Cumhuriyeti bir taraftan PKK terör örgütü, bir taraftan petrol terör örgütüne karşı, bir taraftan onların uzantısı olan DAEŞ, PKK ve onların uzantısı olan YPG ve benzeri bu ülke için ne kadar kullanılabilecek düşman unsuru varsa, başkalarının vekâletini almış unsur varsa hepsine karşı topyekûn mücadele veriyoruz. Bu mücadeleyi sadece içeride yapıyor olsak, sadece biz bize yapıyor olsak işimiz kolay. Ama Allah’a şükür hem bölgemizde yaşanalar, hem 15 Temmuz’da yaşadığımız o ihanet toplum olarak yeniden irkilmemize, kendimize gelmemize vesile oldu. Daha kararlı, daha azimli, daha inançlı ve çok daha kolektif bir şekilde bu terör örgütleriyle mücadele etmeye başladık. Bugün geldiğimiz noktada bölücü terör örgütüne karşı devletimiz çok güzel bir başarı yakaladık. Sınırlarımız içerisinde artık PKK terör örgütü eylem yapamaz, mağaralardan çıkamaz, silahlı kuvvetlerimizle ve güvenlik güçlerimizle hiçbir şekilde çatışamaz hale geldi.   Şehirlerimizde, köylerimizde hayat normale döndü. Artık güvenlik nedeniyle yerleşime kapalı hiçbir köyümüz, yolumuz ve hayvancılığa, tarımcılığa kapalı hiçbir yerimiz yok. Hepsinde devletimiz var ve hakim olup, etkili bir şekilde varlığını hissettiriyor. Vatandaşımızda bundan son derece de memnun. Artık Mardin’imizde, Şırnak’ımızda, Hakkâri’mizde, Siirt’imizde, Diyarbakır’ımızda gece gündüz fark etmez sokaklardayız, kamuya açık alanlardayız. Bu alanda çok güzel bir başarı yakaladık” diye konuştu. 

Konferans, katılımcıların sorularını cevaplayan Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy’a günün anısına Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erdoğan Çiçek’in, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin’e de NEVÜ Genel Sekreteri Nihat Çavuşoğlu’nun plaket takdimleriyle son buldu.    

Bakan Yardımcısı Ersoy ve RTÜK Başkanı Şahin NEVÜ Sanat Müzesini Gezdi

Konferansa konuşmacı olarak gelen İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy, , Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin ve protokol üyeleri konferans öncesi NEVÜ Kültür ve Kongre Merkezinde bulunan ‘Sanat Müzesi’ni gezdi.

Kendilerine eşlik eden NEVÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erdoğan Çiçek, müze ve müze içerisinde yer alan eserler hakkında bilgi verdi.

Bakan Yardımcısı Ersoy’a 28 Yıl Önce Çekilen Fotoğrafını Hediye Etti

NEVÜ İlahiyat Fakültesi Yüksekokul Sekreteri Mustafa Özdemir, 1991 yılında Konya Çeltik İlçesi Çeltik Lisesi’nde öğretmenlik yaptığı sırada o dönemler Çeltik İlçesine Kaymakam olarak atanan Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy ile 24 Kasım 1991 yılı öğretmenler gününde çekilen fotoğrafı 28 yıl sonra kendisine hediye etti.