Rektör Bağlı A Haber’de ‘Barış Pınarı Harekatı’nı Değerlendirdi

14 Ekim 2019 3052
Rektör Bağlı A Haber’de ‘Barış Pınarı Harekatı’nı Değerlendirdi

Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi (NEVÜ) Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı ile birlikte büyük bir diplomatik zafer elde ettiğini söyledi.

A Haber’in canlı yayın konuğu olan Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi (NEVÜ) Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı, Türkiye’nin ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik tehdit unsuru olan ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik yürüttüğü ‘Barış Pınarı Harekatı’nı değerlendirdi.

NEVÜ Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı, ‘Barış Pınarı Harekatı’nın 5. gününde sınırın sıfır noktası olan Şanlıurfa’nın Akçakale İlçesi’nde A Haber’in canlı yayın konuğu oldu. Rektör Bağlı, Türkiye’nin gerek kendi ülkesinin güvenliği, gerekse Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik gerçekleştirmiş olduğu  ‘Fırat Kalkanı Operasyonu’ ve ‘Zeytin Dalı Operasyonu’nun ardından başlattığı ‘Barış Pınarı Harekatı’nın önemine değindi.

Türkiye’nin tek yürek olduğunu görüyoruz

Bağlı, “Birincisi bu çok önemli bir operasyon ve sadece işin askeri boyutuyla ilgilenilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Tabi ki esas işi sırtlayanlar Mehmetçikler, askerlerimiz. Ama arka planda bu işin sahiciliğini ve gerçekçiliğini dair bilgilerinin bütün dünyayla paylaşılması konusunda basın mensupları da dahil olmak üzere burada sivil bürokrasi, valiler, kaymakamlar ve belediye başkanlarının da işin içirişinde olduğu büyük bir organizasyonu birlikte yürüttüklerini, Türkiye’nin tek yürek olduğunu görüyoruz.  İşin özünde Türkiye’nin kendi varlığına ve bekasına yönelik bir tehlike olduğu zaman, hakikaten cinnet düzeyinde bir tehlike barındırıyor Türklerle savaşmak. Yani Türkiye’nin bu konudaki operasyon kabiliyetinin nelere kadir olduğunun görülmesi açısından önemli.

İkincisi bu operasyon üzerinden baktığımızda Türkiye, baştan beri üç temel iddia, temel tezi dile getiriyor. ‘Burada benim yanı başımda üç tane terör unsuru olarak tanımladığım aktörün varlığına asla rıza göstermem. Gerekirse ben kendimde müdahale ederim. Ama uluslararası kamuoyuyla birlikte yapmam gerektiğini söylüyorum’ diyor. Bunlar DEAŞ, PKK ve Suriye Esad rejimi. Niye bunları terör örgütü olarak tanımlıyor? Çünkü her üçü de hunharca katliamlar yapıyor, sosyolojiyi değiştiriyor, buranın kültürel kotralarıyla oynuyor, demografiyi değiştiriyor ve siyaseti ifsat ediyor. Bu sebeplerden dolayı Türkiye bu her üç aktörle birlikte yaşamanın bu coğrafyada mülkün olmadığını, dolayısıyla bunlara karşı birlikte bir tedbir alınması gerektiğini söylüyor. Ama birileri ‘Biz buna karışmayız’ dediği zaman da Türkiye, ‘Tamam siz karışmıyorsanız bana dokunmayan yılan bin sene yaşasın tarzında bir yaklaşımda değilim’ diyor. Biz birlikte bu coğrafya da isek, bütün etnik yapılarla, coğrafyayla, sosyolojiyle, bu kültürle bunun muhafazası ve bununla ilgili gerekli tedbirlerin alınması benim birinci vazifemdir ve Türkiye kendini böyle addederek ciddi olarak kendisine yönelik bir saldırı olmasını engellemek adına bu koridoru kesinlikle terörden arındırmayı bütün dünyayla birlikte yürütüyor.

Türkiye büyük bir diplomatik zafer elde etti

Diğer husus, her ne kadar Amerika’dan bazı canımızı sıkan ve midemizi bulandıran açıklamalar olsa da bana göre Türkiye büyük bir diplomatik zafer elde etti. Hem Amerika’yla, hem Rusya’yla bu konunun bir diplomatik mutabakat çerçevesinde yürütüldüğünü düşünenlerden birisiyim. Aksini söyleyenlere de itirazım yok.  Türkiye bu konuda pek çok aktörün işin içinde olduğu bir alanda askeri müdahalede bulunmayı göze almış ise, bunun arka planında bir diplomasinin olduğu gerçeğini görmek lazım. Burada Türkiye sadece PKK terörü ile savaşmıyor. Türkiye bu coğrafyada başka emelleri olan batı Avrupa ülkelerinden aktörlerle, belki doğudaki İran gibi başka aktörlerle, belki daha uzak aktörlerle savaşmayı göze alıyor. Burada bir vekalet savaşı olduğu gerçeğini görüyoruz. Ama Türkiye herhangi bir ülkeyi, herhangi bir etnik yapıyı, herhangi bir sosyolojiyi, herhangi bir dini grubu hedef alarak, seçerek bunlarla bir harp halinde değil. Bunu açık ve net olarak söylüyorum. Türkiye ‘Benim buradaki etnik yapılarla ilgili hiçbir derdim yok, benim kendi ülkemdeki var olan farklı etnik yapılarla da hiçbir sorunum yok’ diyor. Sizlerde buradan görüyorsunuz ki, hakikaten insanlar karşı taraf PKK terör örgütünden temizlendikten sonra nasıl bir sevinçle bunu karşıladılar ve sokaklara indiler.  

Bir defa şunun altını çizelim; bu PKK denilen terör örgütü sadece katliamlar yapan bir örgüt değil. Aynı zamanda pek çok alan üzerinde bir derebeylik kuran, bir çetecilik faaliyetleri yürüten, bir katiller sürüsünün ötesinde bir anlamı olan bir yapı değildir. Bir siyasi proje olarak bakılması son derece yanlış ve eksik bir okumadır. Bir hak arama mücadelesinin aktörü olarak bakılması da yanlış ve eksiktir. Türkiye’nin bugüne kadar terörle mücadelesinde elde etmiş olduğu bir başarısı olduğu gerçeğini de görelim. Ama bu başarıyı taçlandıran bugün hem teröristle hem terörizmle mücadelesidir. PKK’nın ideolojisinin yapı sökümüne uğratılması da dahil olmak üzere örgütün bütün bu coğrafyayla ilgili bütün söylemlerinin bir nevi büyük bir maske olduğu açık bir şekilde görüldü. Sol bir örgüt olarak küresel bir emperyalizmle savaşıyorum diyen bir çetenin, küresel emperyalizmin piyonu olarak ve mayın eşeği olarak burada hangi tür işleri karıştırdığı bir kez daha görüldü. Dolayısıyla buranın asıl sahipleri olan Suriye’deki insanların kendi coğrafyalarında güvenli bir yaşam sürmeleri Türkiye’nin arzu ettiği en masum taleptir ve bunu yerine getirmek istiyor. 3 milyona yakın insan Türkiye’de ve bunların kendi ülkelerine gidip, kendi vatanlarında, kendi iradeleriyle bir yönetim kurma talepleri Türkiye’nin de destek verdiği bir taleptir ve dünyada da en meşru kabul edilecek talep budur” diye konuştu.