Prof. Dr. Topçuoğlu NEVÜ’de Sosyolojinin Önemine Değindi

05 Aralık 2019 2743
Prof. Dr. Topçuoğlu NEVÜ’de Sosyolojinin Önemine Değindi

Selçuk Üniversitesi Aile Danışmanlığı ve Eğitimi Anabilim Dalı Başkanlığı ve Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Abdullah Topçuoğu, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi (NEVÜ)’de “Sosyolojiyi Yeniden Okumak” üzerine konuştu.

NEVÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü tarafından NEVÜ Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlenen konferansa; NEVÜ Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı ve eşi Sevda Bağlı, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ertan Özensel, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. H. Abdullah Şengül, Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hasan Yavuzer, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan konferansın açılış konuşmasını NEVÜ Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı yaptı. Bağlı, “Geçtiğimiz hafta içerisinde Nevşehir İl Jandarma Komutanlığından Van Jandarma Bölge Komutanlığına atanan komutanımız veda için ziyaretime geldiğinde kendisinde Van’da durum nasıl diye sordum. Kendisi ‘Hocam biz terörle mücadelede Cumhuriyet tarihinin en parlak dönemini yaşıyoruz’ dedi. Bunu nasıl başardığımızı sorduğumda kendisi, ilk defa biz milli ve yerli yazılımlarla, sermayeyle ve fikirlerle mühimmat ürettik. Bununla birlikte milli ve yerli insanların sevk ve idare ettiği, politikaların izlendiği gerekli operasyonların zamanında yapılmasından dolayı başarılı olunduğunu söyledi. Geçen hafta içerisinde Sayın İçişleri Bakanımız da terör örgütünün bitirilme aşamasına gelindiğini söyledi. Türkiye bunun için 40 yıl boyunca bütün imkanları seferber etmişti.  Türkiye bu mücadelesini sürekli devam ettirmesine rağmen bu terörü bir türlü azaltamıyordu. Şunu samimiyetle söylüyorum ki, ilk kez azalttık. Çünkü milli ve yerli perspektifle, milli ve yerli bir teknoloji ile yerli ve milli bir politikayla bunu başardık. Bu milli ve yerli olmanın eksik bir tarafı var. O da milli ve yerli bir sosyal bir bilim perspektifinin kurulmasıdır. Buna Türkiye’nin gerçekten çok ihtiyacı var. Abdullah Topçuoğlu hocamız da,   Türkiye’de bu milli ve yerli sosyolojinin kurulmasının en temel taşlarından birisidir. Bu konu bizim deyim yerinde ise müstakil bir ülke olmamızın en kritik konularının başında geliyor. Çünkü biz kendimize ait bir bilgi kuramı, kendimize ait bir teknoloji ve kendimize ait bir vizyonla dünyayı yeniden dizayn etmez isek, başkasının bizler için çizdiği rota içerisinde oradan oraya savrulmaya mahkumuz.

Geçen ay içerisinde İstanbul’da düzenlenen TEKNOFEST’e gittiğimizde gerçekten Türkiye’nin teknoloji alanındaki kat ettiği mesafeden çok büyük gurur duydum. Ve orada ‘Niçin 10 yılda bir ülkemizde darbe yapılıyor?’, ‘Niçin Türkiye bunca zaman birçok alanda başka ülkelere muhtaçtı?’ sorularının cevabını daha iyi anladım. Nasıl ki, kendimize ait bir mühimmat teknolojisini geliştirip terörle mücadelede büyük başarılar elde ettiysek, kendimize ait politikalarımızı, kendimize ait kültürümüzü, inancımızı, değerlerimizi korumak için de milli ve yerli bir sosyal bilim bilgi kuramına, psikolojisine ve vizyonuna ihtiyacımız var.  Bu konuda Sayın Hocamızın bize göstermiş yolda ilerlemeye devam ediyoruz. Umarım siz gençler de belirttiğim çerçevelerde hocamızın sunacağı bilgilerden istifade edersiniz. Bu vesileyle Sayın Hocama huzurunuzda bir kez daha üniversitemize teşriflerinden dolayı teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Rektör Bağlı’nın konuşmalarının ardından konuşmalarını yapmak üzere kürsüye davet edilen Prof. Dr. Abdullah Topçuoğlu, dünyada ve Türkiye’de sosyolojinin önemine değindi. Topçuoğlu, “Öncelikle sosyal bilimin ontoloji diye temel bir noktası vardır ve bu ontoloji alanına varlık bilimi de diyebiliriz. Ontolojinin gerek fiziki dünya, gerekse beşeri dünyaya yani insanın bulunduğu alana ilişkin, yeryüzünün varlığının ve işleyişinin kuralları, yasaları vardır. İslam literatüründe bu konuya ‘Sünnetullah’ denilir. Yani Allah’ın koyduğu yasalar. Bunu bilmeden sosyal bilim yapma şansımız yok. Hem ontoloji hem de sünnetullahta varlığın öz yasasına göre yeryüzünde ne varsa her şey zıddıyla vardır. Karşıtıyla birlikte vardır, tek başına değildir. İyinin var olması için kötü, kötünün var olması için iyilik vardır. Güzel güzelliğini çirkinden alır. Adaletin karşıtı da zulümdür ve yeryüzünde zulüm hiçbir zaman kalkmayacaktır. Buna göre mantıksal olarak karşımıza şunlar çıkıyor: Yeryüzünde hiçbir zaman eşitlik yoktur, eşitlik aramayın. Tüm eşitlikçi vaatler yalandır. Kadın-erkek eşit değildir. Kaldı ki, bir kadın bir kadınla, bir erkek bir erkekle eşit değildir. Esas olan hak ve adaletle bakmaktır. Eşitliğin zemini bu şekilde tesis edilirse olur. Her düzenleme ve bakış açışı bu çerçeveden bakmak zorundadır. İkinci nokta da bilmeniz gereken; metodolojide sosyal bilimler metodolojisi  metodolojinin temel sayıltılarını ifade eder. Bu dört temel sayıltıyı tartışmasız kabul ediyorum der. Bunlardan bir tanesi hiçbir şey tesadüf eseri değildir, her şey sebep-sonuç bağlantısı içende gerçekleşir. Ortaya çıkan bir olay, bir olgu, bir sonuç mutlaka bir sebebe dayalı olarak ortaya çıkar. Buna nedensellik ilkesi diyorlar. Bu olmazsa olmaz. Bir şeyin, bugün ortaya çıkan herhangi bir durumun, bir tablonun anlaşabilmesi için sebebine döneceksiniz. Sebep, sonuçtan önce geriye yani tarihe bakacaksınız. Bu yüzden bütün sosyal bilimciler tarih bilmek zorunda. Tarih bilim için o kadar değerli ki, tarihçilere bırakılmayacak kadar da önemlidir.

Sosyolojinin ve diğer diğer bilim alanlarının Batıdaki doğuş dönemine bakacak olursak, yaklaşık bin yılı aşkın Avrupa’da Ortaçağ vardı ve bu Ortaçağ döneminde Avrupalılar için hayat hiç değişmemiştir. Bu Ortaçağ döneminde tüm toplumsal ve siyasal alana hakim olan güç de kilisedeydi. Yönetimi kilise belirliyor, sosyal alanla ilgili tüm kararlar kilise tarafından  verilirdi. Bu zamanla halka zulme dönüştü ve halk haraca bağlandı. İşte Rönesans döneminde, Fransız ihtilalinde halkın sokaklara çıkıp çabalamasının arka planında kiliseye ‘Sen artık evine dön ve sen artık iktidarda yoksun’ demesi vardır. Halk bunu çok sevdi ama o döneminin kilisesinin muamelesi dinden kaçış, dinden kopuş, dinden uzaklaşma olarak algılandı ve rahat da ettirdi. Ama bu çok ince bir kayıp olarak 100 yıl sonra karşımıza çıktı. Her bir toplum kendisine özgüdür. Kültür bizim rengimizi belirler. Japon, Arjantinli, İngiliz, Rus, Türk hepsinin kültürden kaynaklanan bir rengi vardır ve orijinaldir. Ve bizim gündelik hayatımızı kültür besler, kültürün içinde besleyen ana ilkelere toplumsal değerler denir. Değerlerin kaynağı ahlaktır, ahlakın kaynağı da dindir. Din aslında arka planda ahlak öğretisiyle toplumsal işleyişi düzenleyen bir mekanizma iken Avrupa bunu kaybetti. Dönemin Avrupalı aydınları bir çıkış ortaya koyarak, halka bir vaatte bulundular. Halka dediler ki, ‘Size vaadimiz var, siz yeni sistemi onaylayın ve peşimizden gelin’ dediler.  O vaat özgürlüktü. Hâlbuki hiçbir zaman yeryüzünde bize ontoloji ilkesi söyler ki, mutlak özgürlük yoktur.  Peki, Avrupa sahte bir vaatte bulunmuş ve halk buna inanmıştı. Diğer taraftan eşitlik vaatleri vardı, bu da sahteydi.  

Bugün Avrupa sosyolojinin önemi çözdü. Özellikle Amerika her şeyini sosyologlara, psikologlara açarak başta askeri alan olmak üzere deneyler yaptı ve toplumun her detayını çözerek ülkesini dünyanın en güçlü devleti haline getirdi. Şu anda Amerika sosyal bilimlerde toplum mühendisliği, toplum inşa etme düzeyine geldi. Şu anki Milli Savunma Bakanlığımızın da geçtiğimiz günlerde belirttiği gibi bundan böyle klasik topla, tüfekle savaşlar olmayacak. Bundan sonraki savaşlar, bertaraf edeceğiniz ülkelerin toplumsal yapıları üzerinden olacak. Şu anda Hong Kong’ta, Kolombiya’da ve Fransa’da başladı, Suriye’de, İran’da ve Irak’ta var,  Türkiye’de de Gezi olayları oldu. Bunlar o ülkelerin toplumsal işleyişlerinde çıkan bir arızanın, bir problemin yine doğal bir refleksi olduğunu mu zannediyorsunuz? Hepsi toplum mühendisliği uygulamalarıdır” diye konuştu.

Topçuoğlu’nun konuşmalarının ardından konferans, kendisine Rektör Bağlı’nın teşekkür ederek plaket takdimiyle son buldu.